Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

Navigation

LUDWIG WITTGENSTEIN'DA METAFİZİK

 Analitik felsefe kurucuları arasında yer alan Ludwig Wittgenstein(1889-1951)  kariyerini iki ayrı dönemde ele almaktadır. Birinci dönemde Tractatus Logico – Philosophicus adlı eseriyle analitik felsefenin  klasik dönem üzerindeki belirleyiciliğine değinmektedir.İkinci dönem de  Felsefi Soruşturmalar ile  analitik felsefenin sonraki durumlarına değinilmektedir.

Wittgenstein'nın  20. yüzyılda  yaptığı bu analitik felsefeye etki  aslında 17-18.yüzyıl düşünürü Immanuel Kant(1724-1804) ile çok benzeşmektedir. Wittgenstein'ın,söylenebilir olan ile söylenemez olan arasında yaptığı ayrım  , Kant'ın bilinebilir olan ve bilinemez olan arasında yaptığı ayrım ile birbirine çok benzemektedir. Onun bu yaptığı ayrım bize neyin bizim için erişilebilir olup - olmadığını ifade ederken , Kant aynı sorunu fiziğin terimlerine sorarak aynı konuyu bilgi açısından ele almıştır. Kant ve  Wittgenstein aralarında fark olmasına rağmen ikisi de bilinebilen ya da söylenebilir olan ile bilinemez ya da söylenemez olanla yakından ilgilendiğini söyleyebiliriz.


WITTGENSTEIN'DA METAFİZİK

Düşünce, dil ve gerçeklik arasındaki ilişkinin metafizik ve mantıksal düşünce geleneğinin düşünürlerine göre önemli noktası Tractatus eseri olarak görülmektedir. Eser iki ana temadan oluşmaktadır. Birincisi; dil ve gerçeklik arasındaki ilişki - düşünce ve temsilin sınırlarıdır. İkincisi, mantıksal olanla mantığı  oluşturmaktadır.

Wittgenstein'na göre mantık ,birtakım mantıksal nesnelerin varoluşunu varsaymaz. Yani ona göre mantıksal biçimin gerçeklikte bir karşılığı olmalıdır. "Dilimin sınırları, düşüncemin de sınırlarıdır."(Wittgenstein) Ona göre, metafiziksel düşünceler yanlış değildir fakat anlamdan yoksundur. Metafiziksel soruların cevaplanması mümkün değildir bu yüzden de gerçek bir soru olarak da görülmemektedir. Ona göre metafiziği anlamsız yapan yalnızca onun nesnelerinin deneyimde bir karşılığı olmaması değil, aynı zamanda dilin bizi sınırlamasıdır , biz yalnızca zihnimizde ki kavramlar kadar bilebilmekteyiz .O halde şöyle diyebiliriz, Wittgenstein’a göre dil, bünyesindeki a priori unsur olan mantıksal form aracılığıyla bir yandan bilginin imkanını çözmeye çalışırken bir yandan onun sınırlarını da belirlediğini görebiliriz. Bu sınırlarda yalnızca söylenebilir olanı ele alacaktır. Ve böylece dil gerçeklikte kendini sınırlamış olacaktır. Dilin gerçeklikte kendini sınırlaması , metafiziğin alanını daraltmaktadır .Olanı ve bilineni ancak dil düşünebilir, bu nedenle de dilin varlık kavramını açıklayabilmesi olasıdır fakat bu hayvan , insan .. canlı ya da cansız bir varlığa hitap etmektedir. Örneğin; Tanrı'nın bilinemez olan yönünü biz düşünemeyiz hakkında yorum yapsak bile doğrulu şüphelidir. Wittgenstein aslında  bundan bahsetmektedir. Zihnimizi ne kadar zorlarsak zorlayalım gerçekliğin ötesini düşünemeyiz ve bu da bizim algılarımızın ancak somut olarak dokunduğu ya da gördüğü şey  hakkında konuşabilmesi  dil de ki  sınırlılığı gösterebilmektedir. Metafizik alanın bize kesin bir cevabı olmadığını düşünen Wittgenstein'a bu yönde hak verilebilir,- düşünemediğim şey hakkında konuşamadığım için o şeyin doğruluğu yanlışlanabilir olabilmektedir.


Kanyaklar:

Ahmet Cevizci- Felsefe Tarihi/Say yayınları

PAYLAŞ
Banner

Çiğdem ÇETİN

YORUMLAR:

0 comments: