Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

Navigation

DUVALL’İN AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜ MODELİ İLE ERİKSON’UN PSİKOSOSYAL GELİŞİM KURAMI

 DUVALL’İN AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜ MODELİ İLE ERİKSON’UN PSİKOSOSYAL GELİŞİM KURAMININ KARŞILAŞTIRMALI OLARAK ELE ALINMASI

1) DUVALL’IN AILE YAŞAM DÖNGÜSÜNÜN TANITIMI VE AÇIKLAMALARI:

Aile yaşam döngüsü kavramı ilk olarak Evelyn Duvall tarafından gündemlenmiş bir kavramdır. Ailenin yapısında tarih içerisinde meydana gelen değişimler yaşam döngüsü modelinin o zamanki halinde önemli değişimleri yaratmıştır. Çünkü ailenin yapısı geniş aileden çekirdek aileye doğru bir kayış göstermiştir. Dolayısıyla Duvall’in bu modeli günümüz aile yapısına uyarlanmış ve hala geçerliliğini korumaktadır.

Evelyn Duvall aile yaşam döngüsünü 8 evrede incelemiştir. Bunlar:

1-      Evli çiftler (çocuksuz)

2-    Bebekli aileler (30 aylık bebeği olanlar)

3-    Okul öncesi dönemde çocuğu olan aileler (30 ay -6 yaş)

4-    Okula giden çocuğu olan aileler (6-12 yaş)

5-    Ergenlik çağında çocukları olan aileler (13-20 yaş)

6-    Hareket eden merkezler olarak aile (birinci çocuk evden ayrılmış, son çocuk evden ayrılıyor)

7-    Orta yaşlı anne-baba ( boşalmış evden emekliliğe)

8-    Aile üyelerinin yaşlanması (emeklilikten her iki eşin ölümüne)

Duvall’e göre olan bu aşamaları detaylıca inceleyelim.

1-Evli Çift ( çocuk yok):  Bu dönem evlilikle başlar ve ilk çocuğun doğumuna kadar devam eder.

Evlilikle beraber bekârlık rollerinden evli çift rolüne geçilir. Bu yeni rolde, çiftin birbirleriyle, ana-babalarıyla ve bir bütün olarak toplumla olan ilişkileri görülür.

Bu dönemde eşlerin birbirlerini tanımaları en önemli görevleri arasındadır.

Ayrıca eşlerin ortak kararlar almaları, ailedeki sorumlulukları paylaşmaları ve problemleri çözme yolları da oldukça önemlidir.

Evliliğin ilk yılları oldukça zorlu yıllardır ve bu konularda başarısızlıklar olduğu takdirde boşanmalar olmaya başlar. Özellikle boşanmalar evliliğin ikinci ve dördüncü yılları dolaylarında fazladır. Yaşam koşulları, maddi durumlar, genel uyumsuzluk anne ve babanın müdahalesi gibi durumlar evliliğin yine ilk yıllarında karşılaşılan sorunlardır.

Koller ilk yıllarındaki boşanmanın büyük ölçüde, eşlerin evlilikten gerçek olmayan beklentileri sonucu ortaya çıktığını belirtir. Birdwilsell ise sorunun, çiftlerden çok toplumdan kaynaklandığını söyler.

Eşlerin birbirine aşağıdaki gibi davranmaları evliliklerinin uzun sürmesine yardımcı olacaktır.

·         Öncelikleri ve hedefleri belirlemek

·         Ortak yaşam stili oluşturmak

·         Hobi ve ilgiler, birbiriyle zaman geçirmek

·         Ortak geliri yönetmek

·         Sadakat

·         Arkadaşlık

2-Çocuk Doğuran Aile ( En büyük çocuk 30 aylık):

Bu dönem gebelik ve ilk çocuğun doğumuyla başlar ve eşlerin anne-babalığa doğru rol geçişi söz konusudur. Buraya kadar eşler ilişkilerini oluşturmuştur. Fakat aileye üçüncü bir kişi olan bebeğin katılması eski dengeyi bozabilir. Buda kızgınlık ve kıskançlığa neden olabilir.

Le Mosters evliliğin bu dönemini incelemiş ailenin %83’ünde ilk çocuğun doğumu ile beraber bunalım yaşadıklarını belirtmiştir. Fakat bunun nedenini kişilik uyumsuzluğu, kötü evlilik gibi nedenler değil de henüz anne-baba olma yolunda eşlerin yeterli bir hazırlığa sahip olmamalıdır.

Anne-baba bu uyumsuzlukların nedenleri Knox’a göre; gebeliğe karşı olumsuz tutumları, rol değişmelerini kabul edilmemek, anne-babalığ ilişkin yetersiz duygular ve bebek ile ilgili deneyim eksikliğidir.

·         Yeni gelecek bireye ailede yer açma ve büyüyen aile yapısına uyum sağlama

·         Olumlu bir gelişim çevresi oluşturma

·         Aile büyükleriyle ilişkilerin yeniden düzenlenmesi

·         Ortak karar alma

3-Okul Öncesi Çocuğu Olan Aile ( en büyük çocuk 30 ay-6 yaşında):

Anne-baba birbiriyle olan ilişkileri sürdürürken, aile için bir yer bulmak, maddi olanak sağlamak ve çocuklarını yetiştirmek konusunda arayış içerisine girerler. Toplumsallaşma süreci içerisinde anne-babalar çocuklarına toplumun kurallarını ve değerlerini öğretirken aynı zamanda çocukları tarafından da toplumsallaştırılırlar. Çocukların yetişmesi konusunda anne-babalar çocukla etkileşim içerisinde büyürler.

·         Çocuğun aile dışına çıkmasına izin veren bir ebeveyn-çocuk ilişkisine geçmek

·         Çocuğun ihtiyaç ve ilgilerini doyurmak

4-Okul Çağında Çocukları Olan Aile ( en büyük çocuk 6-13 yaşında):

Bu dönem, ailenin en büyük çocuğunun okula gitmesi ile başlar.

Bu dönemde çalışan anne tekrar işe döner. Hofmann, annenin çalışmasını; anne-çocuk ilişkisinde ne gibi etkilerinin olacağını araştırmıştır. Çalışan işlerini seven anneler çocuklarına daha iyi davranmalarına karşın; işlerini sevmeyen anneler ise çocuklarıyla daha az ilgilenmektedir. Böylece çocuklar annelerine karşı düşman olabilmektedirler. Bu çalışmadıkları için kendilerini iyi hissetmeyen anneler içinde geçerlidir.

·         Eğitimdeki başarısını geliştirmek

·         Toplumsal yaşama katılma, uyum sağlama

5-Ergen Çocukları Olan Aile ( en büyük çocukları 13-20 yaşında):

En büyük çocuğun ergenliğe ulaşmasıyla başlar.

Ergen ve aile için oldukça zor bir dönemdir. Ergen ailelerin kurallarını sınamaya başlar. Aile ise ekonomik yönden kendini hazırlamıştır.

Bu dönemdeki konular çocuklar için okul, meslek seçimleri ve eş seçimleridir. Ayrıca çocuklardaki bağımsızlık artar; bununla beraber sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımları kaygısı ortaya çıkar. Bu sorunlar aile ve çocukta bunalımlara yol açabilir.

Araştırmalar sonucu gençlerin kendi kuşaklarıyla ve ailesi ile dayanışma içerisinde olduğunu göstermiştir.

6-Genç Erişkinler Yetiştiren Aile ( ilk çocuğun evi terk etmesinden sonuncuya kadar):

Çocuklar bu dönemde evlenirler ve evden ayrı yaşamaya başlarlar. Eğer anne-babalar ilgilerini ailesi üzerine yoğunlaştırmışsa bu dönem onlar için zor ve sıkıntılı bir dönem olacaktır.

Bu zaman annenin menopoz sıkıntılarına rastlar. Bu biyolojik değişim ‘boş yuva’ olgusu ile de birleşince anneler için bunalım başlar.

Evliliğin ilk yılları gibi 40-45 yaşları arasında boşanmaların en çok olduğu dönemdir.

·         Çocuklar olmaksızın aileye yeniden odaklanmak

·         Büyüyen çocuklarla bir yetişkin gibi ilişki kurmak

·         Onların çocuklarıyla büyük babalık/ büyük annelik rollerini benimsemek

7-Orta Yaşta Anne-Baba ( yuvanın boşalmasından emekliliğe kadar):

Son çocuğun aileden ayrılması ile ortaya çıkan dönemdir.

Bu dönemde karşılaşılan sorunların başında çiftlerin yaşlanan anne ve babalarına bakmalarıdır.

Bir başka sorun da anne-babaların, büyük anne ve büyük baba olmaları konusundaki rol değişimleridir.

Bazen evlilik sorunlarını belirginleştirebilir ve boşanmaya yol açabilir.

Çocukların çeşitli nedenlerle eve dönmesi gerçekleşebilir.

8-Yaşlı Aile Üyeleri ( her iki eşin emekliliğinden ölümüne kadar):

·         Yaşlanan bedene, emeklilikle değişen aile ve sosyal rollere uyum sağlamak

·         İlgiler geliştirmek

·         Aile üyelerine destek sağlamak

·         Aile sisteminde yaşlı bireyin bilgeliği ve tecrübeleri için saygın bir yer oluşturmak

·         Kayıplarla başa çıkmak

·         Ölüme hazırlanmak

2) ERİKSON’UN PSİKOSOSYAL GELİŞİM KURAMININ TANITIMI VE AÇIKLAMALARI:

Erikson insanın psikososyal evreler içinde gelişimini devam ettirdiğini ileri sürmektedir. Ona göre bireyin temel kişilik özellikleri sadece yaşamın ilk yıllarına bağlı değildir. Bireysel gelişim bütün yaşam boyunca devam eder. Bireyin gelişiminde hem sosyal çevrenin hem de biyolojik temelli doğuştan getirilen bazı özelliklerin rolü vardır.

Erikson’a göre, insan yaşamı boyunca sekiz gelişim döneminden geçmektedir. Her bir gelişim döneminin kendine özgü farklı gelişimsel hedefleri vardır. Kişi her gelişim döneminde farklı bir çatışma veya karmaşa ile karşılaşır. Bireyin herhangi bir gelişim dönemindeki hedeflerini gerçekleştirebilmesi için, o dönemde karşılaşmış olduğu çatışmaların ya da karmaşaların üstesinden gelmesi gerekir.

 Erikson, kişinin bu çatışmalarla başa çıkabildiği oranda daha sağlıklı bir kişilik geliştirebileceğine inanır. Böylece birey daha sonraki gelişim dönemlerindeki karmaşalarla da baş edebilmek için sahip olması gereken donanımı kazanmış olmaktadır. Ancak bir dönemdeki çatışmalarla baş etmedeki başarısızlık, sonraki dönemlerde telafi edilebilir. Uygun çevresel şartlar ve koşullar sağlandığında, yaşanılan başarısızlıkların kişilik gelişimi üzerindeki örseleyici izleri silinebilecektir.

Erikson’un insan gelişimi ile ilgili geliştirdiği bu sekiz evre şunlardır:

1.        Temel Güvene Karşı Güvensizlik Duygusu (0-1 Yaş):

Yaşamın ilk yılında bağımlı olduğu kişilerin bebeğin temel gereksinimlerini düzenli bir biçimde karşılayıp karşılayamamaları, bebekte “güven” duygusunu ortaya çıkmasında etkili olur. Eğer dönem sağlıklı geçirilirse “temel güven” duygusu edinilir. “Temel güven duygusunun” edinilmesi, annenin bebeğe ihtiyaç duyduğu huzuru vermesi, bireyin inancında tutarlılık sergilemesinde önemli rol oynamaktadır. Dönemin sağlıklı olarak atlatılması, kişide “umut” ve “uyum” duygusunu geliştirir. Erikson “dinî duyguların” edinilmesinin de bu dönemle ilgili olduğunu düşünmüştür.

Bebekte, toplumsal güven duygusunun ilk belirtileri; beslenme, uyku, sindirim gibi işlevlerde düzen ve rahatlığın bulunuşudur. Bu evrede bebek tümden alıcı bir yapıdadır. Bu alıcı yapıya karşı annenin verici oluşu karşılıklı düzen ve denge sağlamaktadır. Böylece bebeğin ilk toplumsal başarısı, büyük kaygı ya da öfkeye kapılmadan annesinden belli bir süre uzak kalmasına dayanabilmesidir. Bu başarı bebeğin benliğinde, varlığı kesinlik kazanmış bir annenin olduğunu gösterir.

2.      Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç Duygusu (1-3 Yaş):

Bu aşamada çocuk, artık kendi davranışlarının kendine ait olduğunun farkına varmaya başlar. Yaptığı her eylem ve başlattığı her girişimde anne baba müdahalesi ile karşılaşan bir çocuğun kendi yeteneği hakkında kuşkuya kapılması durumunda, utanç duyguları geliştirmesi kaçınılmaz olacaktır. Çocuğun çevresini keşfetmesine izin verilir ve desteklenirse kazanacağı duygu, “özerkliktir.”

3.      Girişimciliğe Karşı Suçluluk Duygusu (3-6 Yaş ):

Bu evrede çocuk kendi başına girişimlerde bulunur. Çocuğun bu konuda gelişebilmesi, girişimlerinin desteklenmesine ve merakının giderilmesine bağlıdır. Eğer çocuk, davranışlarından ve ilgilendiği konulardan ötürü eleştirilirse, bulunduğu girişimlerden ötürü suçlanma eğilimi gösteren bir kişilik özelliği geliştirir.

 Erikson’a göre çocuğun motor ve dil gelişimi, onun fiziksel ve sosyal çevresini daha fazla araştırmasına katkı sağlar. Çocukta girişkenliğin artmasıyla, problem olan davranışları da artar.

Girişkenliği, ebeveyni ve öğretmenleri tarafından cezalandırılan çocuk, gerek bu dönemde gerekse hayatının gelecek dönemlerinde yaptıklarının yanlış olduğunu düşünüp suçluluk duyabilir. Ancak, çocuğun her yaptığı davranışın onaylanması da ahlak gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bu durumda, çocuğun yapması ve yapmaması gerekenler konusunda bir denge kurularak girişkenlikleri desteklenmelidir.

4.      Başarılı Olmaya Karşı Yetersizlik Duygusu (7-11 Yaş):

Bu dönemde çocuk, yaşantılarından bazı sonuçlar çıkarabilecek biçimde düşünmeye başlar. Bu evrenin en önemli kazanımı “çalışkanlık” duygusunun edinilmesidir. Dönemin belirgin özelliklerinden birisi, kendisini başkalarıyla kıyaslamaktan kaynaklanan yetersizlik ve aşağılık duygusudur.

7-11 yaş döneminde okul yaşantısı da çocuğu etkilemektedir. Anne babanın sağlayamadığı destek bazen okuldan gelebileceği gibi, evinde anne babası tarafından beceri kazanmaya teşvik edilen çocuk, okulda kendine olan saygısının azalmasına neden olabilecek öğretmen tutumlarıyla karşı karşıya kalabilir.

Öğrendikleriyle, başardıklarıyla çevresinde beğeni ve takdir toplamak bu dönemde vazgeçilmez bir ihtiyaç olmuştur. Bu nedenle gerek öğretmenlerin gerekse anne babaların çocuğun başarı ihtiyacının doyurulmasında hayati önemi bulunmaktadır.

Çocuğun başarılı olma isteğinin karşılanmasında, onların yapamayacakları becerilerden ziyade, yapabilecekleri beceriler üzerinde yoğunlaşmalıdırlar. Çocuktan yeteneğinin üzerinde bir başarı göstermesini bekleyerek sonuçta başarısız olarak değerlendirmek yerine, kendi gücüne uygun düşen sorumluluklar yükleyerek başarılı kılmak en doğru davranış olacaktır.

5.      Kimlik Kazanmaya Karşı Kimlik Karmaşası (11-17 Yaş):

Birey bu dönemde kendisine “Ben kimim?” sorusunu sormaktadır. Çocuk bilişsel ve bedensel gelişiminin farkına varmakta, bedenini tanımaya başlamakta ve buna uygun olarak bir kimlik belirlemeye yönelmektedir. Kişi kendisine sorduğu bu soruların cevaplarını “özdeşleşme” ve “taklit” mekanizmaları ile olacağı kişiye bürünerek cevaplamaya çalışmaktadır. Beğendiği ya da örnek aldığı birisine özenmekte ve onun gibi davranmaya başlamaktadır.

 Bu dönemi başarı ile atlatan kimseler kimlik duygusu edinirken, başarıyla atlatamayan kimseler kimlik karmaşasına düşerler.

Yaşamın bu döneminde ergen, kişiliği için bir kimlik geliştirmeye çalışır. Kimliğini arayış çabası içinde karşı cinsten kişilere, kahramanlara, dinî konulara, öğreti ve ideolojilere, ilgi duyar ve tutkunluk gösterir. Kararsızlık ve şaşkınlık bu dönemdeki gençlerin dayanışma grupları oluşturmasına neden olur. Bu dönemde ergen, çocuklukta öğrenmiş olduğu kurallarla, yetişkinin geliştirmesi gereken değer yargıları arasında bocalar.

Bireyin olumlu bir kimlik duygusu geliştirebilmesinde daha önceki gelişim dönemlerinde kazanmış olduğu kişilik özelliklerinin önemi büyüktür. Bununla birlikte gerek anne babalar ve öğretmenler gerekse gencin çevresindeki diğer önemli gördüğü bireyler, ergenlerin yeni rolleri araştırmalarına izin vermelidir. Bu tür yeni rollerin sağlıklı bir biçimde araştırılması ile ergenlerin yaşamlarında daha olumlu yönelimlerle daha olumlu bir kimliğe sahip olabilecekleri unutulmamalıdır.

6.      Yakınlığa Karşı Yalıtılmışlık (17-30 Yaş):

Ergenlik döneminde kimliğini bulan kişi bu dönemde artık başkalarıyla yakınlıklar, dostluklar kurabilir. Bu dönemde birey ergenlik dönemindeki akran çevresinden daha geniş ilişkiler kurmaya ve topluma karışmaya başlamıştır.

Gencin yaşamında evlilik ve iş kariyeri önemli hale gelir. Bu dönemdeki krizi sağlıklı olarak atlatan kişi güvenli bir şekilde sevgiyi verme ve alma gücüne sahip olur. Aksi durumda, başkalarıyla dostluk ilişkisi kurmada güçlük çeken genç, psikolojik bir yalnızlığa itilebilir. Bu yalnızlık “toplumdan yalıtılmışlık ve terk edilmişlik” duygularını beraberinde getirir.

Genç yetişkinin bu dönemdeki krizi atlatmasında, öğretmenlerine ve çevresindeki tüm kişilere karşılıklı sorumluluklar düşmektedir. İnsana sevgi ve saygıyı esas alan bir toplum yapısında, bu çatışmaların başarılı bir şekilde çözümlenebilmesi mümkündür.

7.      Üretkenliğe Karşı Durgunluk (30-60 Yaş):

Bu dönem orta yetişkinlik yıllarını kapsamaktadır. Yetişkin bu dönemde üretken, verimli ve yaratıcıdır. Üretkenlik, sadece çocuk yapma ve büyütme anlamını içermemektedir.  Birey için çocukları yoluyla neslini devam ettirmek önemli olduğu gibi evi dışında da gelecek nesillerin yetişmesine rehberlik ederek üretkenlik gerçekleştirilebilir.

Bu evrede İş sahibi olamayan ya da evlenmemiş bireyler kendilerinin verimsiz oldukları duygusuna kapılabilirler. Bu dönemin olumlu bir şekilde atlatabilmesi için bireyin evini, işini paylaştığı kişilere önemli sorumluluklar düşmektedir.

8.      Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk (60+ Yaş):

Yaşlılık yıllarını kapsayan bu dönemde birey ya önceki yedi dönemin olumlu birikimi sonucu benliğini tam olarak bulmuştur ya da önceki dönemlerde yaşadığı çatışma tecrübeleri sağlıklı olarak geçirmeme sonucu umutsuzluklar içinde bulunmaktadır.

Bu dönem, üretken geçen bir yaşamın sağlamış olduğu doyum ile yıllarını anlamsız geçirmiş olmanın mutsuzluğu arasındaki çatışmayla belirlenir. Diğer tüm gelişim süreçlerini ve gelişim dönemlerini başarı ile tamamlamış olan yaşlı birey artık hikmete ulaşmakta ve ölümü kabullenebilmektedir. Benlik bütünlüğüne ulaşmış yaşlı birey için, çevrede o güne değin üretmiş olduğu şeylerden genç kuşakların yararlanmakta olduğunu görmenin verdiği haz yaşanır.

Sonuç olarak, insanın kişiliğinin şekillenmesinde ve gelişiminde başlangıçta anne ya da onun yerine geçen yetişkinden başlayarak daha sonra aile, okul, şehir ve dünyadaki diğer insanlar önemli rol oynamaktadır. Mutlu insanlardan oluşan sağlıklı bir toplum oluşturmak için, bireyin her dönemdeki temel ihtiyaçlarını en iyi şekilde doyurmasını sağlamak, çatışmalarını çözümlemesine yardım etmek üzere çaba harcamak gerekmektedir.

3) DUVALL’İN AİLE YAŞAM DÖNGÜSÜ MODELİ İLE ERİKSON’UN PSİKOSOSYAL GELİŞİM KURAMININ TESPİT EDİLEN YÖNLERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI:                                               

PAYLAŞ
Banner

YORUMLAR:

0 comments: