DAVRANIŞIN ALTINDA BİZİ YÖNLENDİREN GÜDÜ
SUÇLULUK DUYGUSU MU, SAĞDUYU MU?
Kimisi vicdan azabından, suçluluk duygusundan yönetir kendini, içindeki pusula alarm sistemi yahut itici gücü budur. Sürekli bıt bıt bıt susmaz. Yanlış davrandın alarmı verir ve sen gidip düzeltip ya da daha iyisini yapmadan, davranışlarını telafi etmeden huzur bulamazsın. Bu “doğru” “yanlış” sınıflandırmasını veren de toplumsal yapıdır.
Diğer bir deyişle, toplumsal yapının değer yargıları, bilinç
seviyesi bizi daha iyi biri olmaya ya da “onay” görmeye doğru yönlendirir. Bir yakınımın
sürekli “suçluluk duygusu” ile örülü zihnini fark ettiğimde dehşete düştüğümü
hatırlıyorum. Çünkü zaten iyi birisiydi. Ama sanki bedeninden bağımsız olarak
beynine iliştirilmiş bir alet gereksiz bir yayın yapıyor gibiydi. Kendisine
karşıdan bakmadığı için ve bunu üstünde uzun süre tuttuğu için onun
gereksizliğini anlayamıyor ve hatta bu sürekli bıt bıt yayın yapan şeyi
işlevsel faydalı bir şey sanıyor onu daha iyi bir insan yaptığını bile
düşünüyordu.
E tamam, sorun nedir? Diyecek olursanız, sorun şu: adam zaten
iyi, sürekli kafasından kurnazlık, ahlaksızlık geçen biri değil ki, belki öyle
olan biri aldı taktı bunu onun kafasına, maruz bıraktı, kendi öyle olduğu için
o tarz eğitim ile eğitti. Ve canım Erich Fromm diyor ki, bize ait sandığımız
çoğu duygu ve düşünce zaten bize ait bile değil. Fakat biz bunları fark bile
etmiyoruz, ya da şöyle oluyor, işe yarar bir şey sanıp uzun süre de taşıyınca
bunu atarsak ya boşluk hissedeceğiz ya da bu “suçluluk duygularını” bırakırsak
kötü biri olacağız sanıyoruz.
Tamam, evren boşlukları sevmez. Bir bağımlılığı da irade ve
iyi niyetle bırakamayız, ona olan ihtiyaca daha yararlı, bize daha uygun bir
çözüm getirerek o boşluğu daha sağlıklı yollarla doldurabiliriz. Böylece boşluk
olmaz. Peki, insan suçluluk duymadan kendini iyiye doğruya nasıl motive
eder? Yaşam yolculuğunda kılavuzu ne
olmalı? Belki bu bazı insanlar için kendini yönetebilme rehberi olarak da
işlevseldi. Ama biz bunları “update” etmez yenilemezsek, basit hatalara ciddi
cezalar kesebiliyoruz. Bu da bizim özsaygımızı ve içsel yaşantımızı tehlikeye
atıyor, kendimize 3 kuruşa keseceğimiz cezalar telafisi basit hatalar için asıp
kesip yaşam enerjimizi tüketebiliyoruz. Daha somut örnek verecek olursak bir
yere geç kaldınız, birine verdiğiniz sözü tutmadınız, bu daha insaflı bir bakış
açısıyla herkes hata yapabilir bir dahakine daha dikkatli olurum iç sesi ile
geçiştirilebilecekken “ben aptalım” “zaten hep hata yapıyorum” “benden adam
olmaz” gibi sert örseleyici bir iç sese dönüşebilir. Ve eğer suçluluk duygusu
çözümlenmezse dışarıda kendisine bir ceza yaratır, bir bakmışsınız durduk yere
trafik cezası gelmiş, ya da bir yere çarparsınız canınızı kendiniz yakarsınız.
Peki, ceza sisteminden çıkıp sonuç sistemine nasıl geçebiliriz?
Ya da başka bir deyişle suçluluk duygusunun yerine ne koyabiliriz? Kendimizi asıp
kesmeden öz değerlendirme ve yaşamı daha steril sürdürme, özsaygısı yüksek,
kaliteli yaşama nasıl yönlendirebiliriz kendimizi? “sağ duyu”. Sağduyu suçluluk
duygusu gibi yıkıcı değildir, içinizdeki insan olabilmenin anlayışı ile seslenir
size, neden böyle yaptın ahmak/geri zekâlı yerine, bir dahakine daha özenli
olabilirim der. Beni inciten bir söz ya da davranış başkasını da incitir, özür
dilemeliyim, gönlünü almalıyım der. Suçluluk duygusu genellikle hem bizi kötü
hissettirir ve kısır döngü gibi o kadar yıkıcı olabiliyor ki sürekli de aynı
şeyleri, tekrar ettiriyor bize.
Hani “kalk git telafi et” e bile götürmüyor. “Ben kötüyüm”, “ben
aptalım” “ben şöyleyim” “ben böyleyim”. Hayır, kimse birkaç kez yanlış davrandı
diye kötü, ahmak, geri zekâlı olmaz. Her insanın iyi dönemi kötü dönemi olur. Basitçe
telafi edebiliriz. Hatta çok eskiden kalan bir yaramız bile var ise, birine
kötü bir şey yaptık, aldattık. Bu bizde yük bıraktı ise bile evrensel sistem
diyor ki, eğer içten pişman oldun ve ağırlık veriyorsa benzer ağırlıkta bir
hayır yap, sevgi ver, yardım yap, o suçun ya da hatanın ölçüsünde bir iyilik
yap. İçersinde samimi bir özür hissi, samimi bir farkındalık var ise telafisi
de oluyor gerçekten. Yoksa kimse yaşayamaz ki bu hayatı o yüklerle, çünkü
hiçbirimiz mükemmel değiliz, hem sürekli kendini asıp keserken kime ne faydan
olacak ki? Hem kendini sevemiyorsun sürekli kötü hissediyorsun hem de bir kaç
kişiyi üzdün diyelim ki bu halde kimi mutlu edebilirsin ki? O 3-5 kişiyle
ilgili olan ağırlığın şimdi yaşam alanındaki 3-5 diğer insana da yeteri kadar olumlu
hisler geçirememen demek. Değer mi bu yükleri taşımaya?
Diğer taraftan yaş aldıkça, kültürel olarak ayıp günah
kavramlarını daha bir sorguladıkça, aileden size yüklenmiş yüklerin aslında
ciddi birer yük, günah ya da cezaya karşılık gelmediğini görebilirsiniz. Bu bağlamda
Nietzche’nin “iyi ve kötünün ötesinde” eseri ve Mevlana’nın “doğru ve yanlışın ötesinde
bir yer var seninle orada buluşalım dediği varoluş katına da gelmiş isek
kendimizi yok yere hırpalıyor olabiliriz. Evrim aldıkça bakış açımız ve
algımızın da yenilenmesi, tazelenmesi gerekiyordur.
Hadi şimdi eski hesapları kapama zamanı. Basitçe sor yüreğine
bu ağırlığı ne ile dengeleyebilirim. Bu günaha, hataya suça denk gelebilecek
kime ne tür bir güzellik, anlayış, şefkat, maddi yardım yapabilirim? Buna en
çok ihtiyacı olan kim olabilir etrafımda? Emin ol sana hemen yanıt gelecek😊
Hadi o zaman şimdi ruhumuzu ve hayatı daha temiz bir yer
haline getirme zamanı. Sağduyulu ve hatta vicdanı ve yüreği rahat huzur dolu
insanlar olarak.
Songül Öztürkcan
YORUMLAR:
0 comments: