Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

Navigation

Şeker hastalığı nedir nasıl oluşur

Diabetes mellitus (Diabetes: Yunanca: idrara geçen, ve Latince mellis = tatlı ya da bal), sıklıkla yalnızca diyabet olarak adlandırılan, genellikle kalıtımsal ve çevresel etkenlerin birleşimi ile oluşan ve kan glukoz seviyesinin aşırı derecede yükselmesiyle (hiperglisemi) sonuçlanan metabolik bir bozukluktur. Vücutta kan şekerinin düzenlenmesi pek çok sayıda kimyasal madde ve hormonun karmaşık etkileşimi sonucunda sağlanır. Şeker metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynayan hormonlardan en önemlisi pankreasın beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonudur. Diabetes Mellitus ya insülin salgılanmasındaki yetersizlik ya da insülinin etkisindeki bir bozukluk sonucunda ortaya çıkan yüksek kan şekerinin yol açtığı birkaç grup hastalığı tanımlamak için kullanılan ortak bir terimdir.
Diyabet ya insülin üretiminin azalması yüzünden (Tip 1 diyabette) ya da insülinin etkisine karşı direnç gelişmesiyle (Tip 2 diyabette ve gestasyonel diyabette) oluşur. Her iki durum da sonuçta kan şekerinin yükselmesine (hiperglisemi) neden olur. Aşırı miktarda idrar üretimi diyabetin akut belirtilerinin başında gelir ve bu durumun başlıca sorumlusu hiperglisemidir. Susama ve sıvı tüketimin artması ise aşırı idrar üretimini dengeleme çabasının bir sonucudur. Görmenin bozulması, açıklanamayan kilo kayıpları, yorgunluk ve enerji metabolizmasındaki değişiklikler ise diyabetin öteki belirtileridir.

1921 yılında insülinin kullanıma girmesinden bu yana diyabetin tüm türleri tedavi edilebilmektedir ancak kesin bir tedavisi yoktur. İnsülinin şırınga, insülin pompası ya da insülin kalemleri ile enjekte edilmesi Tip 1 diyabetin en temel tedavi yöntemidir. Tip 2 diyabet ise diyet, antihiperglisemik (şeker düşürücü) ilaçlar ve insülin takviyesi ya da bunları bir arada kullanarak kontrol altında tutulur.

Diyabetin kendisi ve diyabette kullanılan tedavi yöntemleri pek çok komplikasyonlara (karmaşıklıklara) yol açabilir. Eğer hastalık iyi kontrol edilmezse hiperglisemi, ketoasidoz ya da nonketotik hiperozmolar koma gibi akut komplikasyonlar gelişebilir. Hastalığın uzun sürede ortaya çıkan (kronik, süreğen) komplikasyolarının başlıcaları ise; dolaşım sistemi (kardiyovasküler) hastalıkları (hipertansiyon, kalp yetmezliği ve ateroskleroz gibi), kronik böbrek yetmezliği (nefropati), körlüğe sebep olabilen retina hasarı (retinopati), çeşitli tiplerde sinir hasarları (periferik nöropati) ve yara iyileşmesini geciktiren ve impotense sebep olan mikrovasküler bozukluklar sayılabilir. Özellikle ayaklarda gelişen dolaşım bozukluklarının sonucu olarak ortaya çıkan yara iyileşmesinin gecikmesi, ampütasyon ile sonuçlanabilir. Diyabetin uygun şekilde tedavi edilmesinin yanı sıra, kan basıncı kontrolüne yeterince önem verilmesi ve hayat tarzının iyileştirilmesi (sigara içmemek ve kilo kontrolü yapmak gibi) bu kronik komplikasyonların pek çoğunun oluşturduğu riskleri azaltabilir.

Pankreastan insülin salgılanmasının mekanizması. Pankreasta insülin kan glukoz seviyesinden bağımsız olarak sabit bir hızda sentezlenir. Sentezlenen insülin egzositoz yoluyla salgılanmak üzere granüller içerisinde saklanır. İnsülinin salgılanması esas olarak besinlere ve besinlerde bulunan glukoz miktarına bağlıdır. Kandaki glukoz oranının artması insülinin salgılanması için esas nedendir.

İnsülin, glukozun kandan hücrelere (başta kas ve yağ hücreleri olmak üzere, ama santral sinir sistemi hücrelerine değil) geçişini düzenleyen en önemli hormondur. Bu yüzden, insülin yetersizliği ya da insülin reseptörünün insüline karşı hassasiyetinin kaybolması, tüm diyabet türlerinde önemli bir rol oynar.

Besinlerle alınan karbonhidratlar alınmalarından birkaç saat sonra bir monosakkarit olan glukoza dönüştürülür. Glukoz, kanda bulunan temel karbonhidrattır ve vücut tarafından enerji kaynağı olarak kullanılır. Bu dönüşüm işlemi, fruktoz, pek çok disakkarit (sukroz ve bazı bireylerde laktoz haricinde), ve nişasta haricindeki hemen bütün polisakkaritler için geçerlidir. İnsülin pankreasın Langerhands adacıklarında bulunan Beta hücrelerinden kandaki glukoz seviyesinin artmasına (basitçe yemeklerden sonra) yanıt olarak salgılanır. İnsülin vücuttaki hücrelerin yaklaşık üçte ikisi tarafından kandaki glukozu alıp, onu enerji kaynağı olarak kullanmak, başka moleküllere çevirmek ya da depolamak için kullanılır.

İnsülin ayrıca karaciğer ve kas dokusunda glukozu glikojen halinde depolamak için gerekli sinyali sağlayan ana hormondur. Kandaki glukoz seviyesinin düşmesi, hem pankreastan salgılanan insülin miktarının azalmasına hem de glikojenin parçalanarak glukoza dönüşmesine neden olur. Bu işlem esasen glukagon hormonu tarafından kontrol edilir. Glukagon insülinin etkisine ters etki gösteren bir hormondur. Glikojenin parçalanmasıyla oluşan glukoz tekrar dolaşıma verilerek kan glukoz seviyesi arttırılır. Bu mekanizma kas hücrelerinde mevcut değildir. Kas hücrelerinde depolanan glikojen glukoza dönüştürüldükten sonra sadece kas hücreleri tarafından acil ihtiyacı karşılamak için kullanılır.

Yüksek insülin seviyeleri hücre büyümesini ve hücre bölünmesini arttırmak, protein sentezini ve yağ depolanmasını arttırmak gibi bazı anabolik (Özümleme ya da yapım) etkiler yapar. İnsülin pek çok iki yönlü metabolik yolakta işlemin katabolizma’dan (Yardımlama ya da yıkım) anabolizma ya doğru olması için gerekli sinyali sağlar. Bu durumda insülin yokluğu sözü edilen metabolik işlemlerin anabolizmadan katabolizmaya doğru olmasına yol açar. Yani düşük insülin düzeyleri vücudun yağ moleküllerini yakmaya başlamasına neden olur ve bunun sonucunda vücut Ketozis denilen metabolik durum içerisine girer.

Eğer mevcut insülin miktarı yeterli değilse, hücreler insülinin etkisine zayıf derece yanıt veriyorlarsa (insülin duyarlığının azalması ya da insülin direnci) ya da insülin molekülünde herhangi bir bozukluk varsa, hücreler ihtiyaç duydukları glukozu hücre içerisine alamazlar ya da sonra kullanılmak üzere karaciğer ve kasta depolayamazlar. Bu durumun net sonucu olarak, kan şekeri yükselir, protein sentezi azalır ve asidoz gibi metabolik bozukluklar ortaya çıkar.

TİP 1 ŞEKER HASTALIĞI

Pankreasta insülin yapan beta hücreler hasarlanır ya da insülin yapımını engelleyecek hastalıklar ortaya çıkarsa tip 1 diabet ortaya çıkar. Başlaması çok zaman almaz. Genellikle birkaç gün ya da birkaç hafta içinde ortaya çıkar.

Önemli üç tane bulgusu mevcuttur:
  • Kandaki şeker(glukoz) miktarı artar,
  • Karaciğerde enerji ve kolesterol yapımı için yağ kullanımı artar,
  • Vücut proteinleri azalır
Özetle başlama yaşı 20’den küçüktür. İnsülin üretilemez veya az üretilir. Hasta zayıflar.

TİP 2 ŞEKER HASTALIĞI

Bu tip şeker hastalığında sorun, insülinin eksikliğinden ziyade insülinin etki gösterememesidir. İnsülinin bağlanma yerinde sorun vardır ya da bağlanma yeri sayısı azdır. Tip 1’e oranla çok daha fazla görülen bu hastalık yetişkinlerde görülür. Başlama yaşı genelde 40’tan büyüktür. Bu nedenle erişkin tipi diabet de denir. Hastaların çoğu şişmandır.

Ayrıca bazı hamileliklerde hormon salgısına bağlı olarak hamilelik (gestasyonel) diyabet ortaya çıkabilir. Hamilelik sona erince kan şekeri normal düzeyine iner, ama sonraki 10-20 yıl içinde tip 2 diabet oluşabilir.

KİMLERDE ŞEKER HASTALIĞI GÖRÜLME İHTİMALİ DAHA FAZLADIR?

Şeker hastalarının çoğunda erişkin tipi diabet (tip 2 diabet) görülür. Bu nedenle şeker hastalığı derken genellikle bunu kastediyoruz. Bu hastalığa yakalanmada risk oluşturan faktörler şunlardır:
  • Ailesinde şeker hastası olanlar,
  • Fazla kilolu insanlar (bunu beden kütle indeksi-BKİ- ile anlayabiliriz. (BKİ’si 25 in üzerinde olanlar risk altındadır),
  • Hızlı yemek yiyenler, çabuk acıkanlar,
  • Yüksek tansiyonu olanlar,
  • Kandaki yağ miktarı fazla olanlar,
  • Hareketsiz bir yaşam tarzı sürenler,
  • Yaş ilerledikçe hastalık riski artar.
Bütün bu faktörlerle birlikte yağları vücudun bel bölgesinde toplananlar (şişman olmasalar bile) bel çevresi erkekte 102 cm.’i kadında 88 cm.’i geçenler risk altındadır. Buna yakın değerlerde olanlar ise dikkat etmelidir.
PAYLAŞ
Banner

Danisman Hocam

YORUMLAR:

0 comments: