Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

Navigation

Biz Türkler neden yabancı dil öğrenemiyoruz

Bir öğrenci yıllarca yabancı dil öğrenmek için ders alıyor. Neden tam anlamıyla öğrenemiyor?
– Anadolu liseleri ve kolejlerde öğrenciler 1500-2000 saat arası yabancı dil dersi görüyor. Ancak, büyük kısmı ODTÜ, Boğaziçi gibi üniversitelerin hazırlık sınıfında başarılı olamıyor. O zaman bu öğretim metodu tartışılmalı.

Dil pasaportu kelimesi çok kullanılıyor. Ne demek?

– Avrupa Birliği’nde yabancı dil öğretimine standart getiriliyor. Üye ülkelerde eğitim programı, sınav hazırlanması ve öğretmen eğitimi ortak standartlara göre yapılacak. Her Avrupa vatandaşı ve öğrencisinin beraberinde taşıması gereken bir belge dil pasaportu. Bu belgede kişinin bildiği diller ve düzeyleri gösteriliyor. Herhangi bir iş veya yükseköğretim başvurusunda bu belge isteniyor. Ayrıca, tek dil değil, gidilen ülkenin dilini derdini anlatır derecede bilmek isteniyor. Örneğin, AB’ye girdikten sonra Türkiye’ye gelecek antrenörlerden Türkçe bilmeleri istenecek. Çünkü, çok dillilik temel alınıyor. Eğitim sisteminin temeli de buna oturtuluyor.

SINIFTA ÖĞRETMEN DEĞİL, ÖĞRENCİ KONUŞMALI

- Neden Yabanc   Dil     renemiyoruz - Neden Yabancı Dil Öğrenemiyoruz ? Türkiye’deki dil öğretiminde nasıl bir hata yapılıyor?

– Milli Eğitim Bakanlığı ile 30 yıldır çalışıyorum bu konuda. Anadolu Liseleri ve kolejlerin dil öğretimi programını her 10 yılda bir yeniledik. Ancak, devlet okulları eski teknikle çalışmaya dev vam etti. Tam 34 yıl sonra program yenilendi. Diğer okullarda yabancı dil eğitimi konusunda çağı yakalama, çağdaş yöntem ve teknikleri uygulamaya özen gösterdik.

Özel okulların hepsi de aynı düzeyde dil öğretmiyor değil mi?

– Doğru. Hepsi aynı düzeyde öğretemiyor. Bunu üniversitelerin hazırlık sınıflarındaki sınavlardan görüyoruz. Nedenleri farklı. Sınıf içi uygulamalara bakmalı. Bizim, kara kutuyu açma şansımız yok. Her sınıfta ne oluyor, ne bitiyor bilmiyoruz. Gözlem ve tahminimiz sınıf içinde dilin etkin şekilde kullanılmadığı yönünde. Öğretmelerin kullandığı yöntem ve tekniklerin çağdaş olduğuna inanıyoruz. Her özel okul iddialı bu konuda. Ancak, sınıfta öğretmen daha az konuşmalı, öğrenciye dil bilgisini kullanma, pratik yapma fırsatı daha çok verilmeli. Çocukları en fazla konuşturan, en iyi öğretmendir. Oysa yapılan araştırmalar, öğrenciler açısından dersin ancak yüzde 10’unun uygulamaya ayrıldığını gösteriyor. Zamanın yüzde 25-30’u gramere harcanıyor. Tabii ki dilin kuralları öğretilmeli. Ancak, önce çocuklar konuşmayı, dilin kendisini öğrenmeli. Çocuk ana dilini kurallarını bilmeden konuşmaya başlar. Biz önce gramer öğretiyoruz.

Ama, sınavlar da grameri ölçüyor.

Haklısınız. Yazılı, sözlü iletişim kuracak, okuduğunu anlayacak yeni bir ölçme değerlendirme sistemi kurulmalı. Sınav kağıtlarına bakınca dinleme becerisi ölçülmüyor, test edilmiyor. Çocuğun neyi, ne kadar anladığı bilinmiyor. Dinlemeyi öğretemezsek, çocuk konuşamaz. Konuşma dilin parçası ve bu beceri çok önemli. Karşılıklı konuşma ve dinlemeye ders sırasında zaman ayrılmalı. Oysa, yapılan tüm sınavlar dilin yapısı, kuralları ve kelime bilgisi test ediliyor. Buna göre dil bilip, bilmediği konusunda yargıya varıyoruz. Ölçme değerlendirme sistemi değişmeli.

I-POT’LA SOKAKTA DIL ÖĞRETİLEBİLİR

Yabancı dil öğretiminde yeni yaklaşımlar öğretmenlere veriliyor mu sizce?

– Dil öğretiminde öğretmenlerin nitelikleri önemli. TÖDER(Tüm Özel Öğretim Kurumları Derneği), Türkiye Özel Okullar Birliği ve diğer örgütlü kurumların sürekli yeni yöntemleri yabancı dil öğretmelerine öğretmesi gerekiyor. Ayrıca öğretmen istihdam politikası tekrar gündeme gelecek. Bu arada ana dil etkin öğretilmeli. Türkçe okuma becerisi verilmeli. Anadili bilmeyen yabancı dili öğrenemez. Öğrencilerin dil becerilerine bundan sonra bakmalı. Anadil becerisi bir daha verilmeli. Yabancı dili de sadece derste değil, televizyonda, dışarda, iPot’ları kullanarak öğretmeli. Sınıf dışı öğrenme de dil eğitiminde etkilidir.

Yabancı dil öğretiminde, yabancı öğretmen şart mı?

– Telaffuz bağlamında yeterli olabilir. Türk eğitimini, Türk öğretmenlerine bırakmak yararlı olur. Yabancı öğretmenlerden testlerin hazırlanması, konuşma becerisini geliştirmede danışman olarak yararlanılabilir. Yabancı öğretmenlerden de Türkçe’yi iyi bilmeleri istenmeli.

Aile tutumu da önemli değil mi?

– Ailenin olumlu tutumu çok önemli. Öğrenme sürecine etkin katılım olmazsa istediğiniz kadar yatırım yapın bir şey olmaz. Çocuğun öğrenme isteğinin yüksek olması, öğrenme sürecine etkin olarak katılması gerekiyor. Pratik yapmalı.

Bunlar yapılırsa öğrenme kalıcı ve etkili olur. Dili uygulaması ve kullanması gerekiyor. Türkçe konuşurken bile hata yapıyoruz, yabancı dil konuşurken hata yaparsa hemen kızmamalıyız. Çünkü, o zaman çocuk çekiniyor ve kullanmıyor. Oysa teşvik etmek gerekiyor. Hatayı hemen yüzüne vurursak, konuşmaktan çekinir.

3. Dünya Ülkelerinde bile ortaöğretimden mezun bir öğrenci ikinci bir dili çok rahat konuşurken bizim insanımız neden yıllarca uğraşmasına rağmen bir sonuç alamıyor?

İngilizce; Osmanlıdan bu yana sonucunu alamadığımız bir konu. Yaklaşık iki asırdır devam eden bir kaos….

Ülkemizde öğrencilerin %95’e yakını İngilizce dersi alıyor. Gerek Milli Eğitimde gerekse dershanelerde en çok para harcanıp karşılığının alınamadığı tek branş…

Ülkemizde dil öğretme ve öğrenme isteği Tanzimat fermanı ile hız kazandı. Yabancı dil öğrenme ihtiyacını karşılamak için ilk açılan okullar yabancılar tarafından açıldı. Tanzimattan sonra başlayan bugüne kadar devam eden süreçte sonuç pek parlak değil.

Kolejler, dil okulları her geçen gün artıyor. Her geçen gün İngilizce daha da önem kazanıyor. Artık dijital teknolojiyi daha iyi kullanabilmek için, iyi bir medya okuryazarı olabilmek için, küreselleşen dünyada kendi dilimizi konuşanlar dışındaki insanlarla daha iyi iletişim kurabilmek için, bilim dili İngilizce olduğu için bu dili öğrenmek şart.

Fakat yanlış giden bir şeyler var.

Etrafınıza baktığınızda bunu sizde rahatlıkla görebilirsiniz. Her caddede her köşe başında dil eğitimi veren bir dershane, bir kolej görmek mümkün. Buralara giden birçok da tanıdığımız vardır elbet. Fakat bunlardan memnun olan, bunlardan tam anlamı ile istifade etmiş, bir turistle karşılaştığında 5 dakikadan fazla muhabbet edebilen, “ımmm,hımmm” diyerek 2 saat düşünüp konuşan, yıllarca gittiği kurslarda kafalarına yerleştirilen kalıplaşmış ifadeler dışında cümle kurabilen bir tanıdığınız var mı?

İNGİLİZCE KURSLARI NE İŞE YARIYOR?

Her caddede köşe başında bulunan bu kurslar ne işe yarıyor? Bu kadar emek bu kadar para nereye, kime gidiyor? En önemlisi bu kadar zaman neden boşa geçiyor yada geçirtiliyor?

Bunu araştırdınız mı? 3. Dünya Ülkelerinde bile ortaöğretimden mezun bir öğrenci ikinci bir dili çok rahat konuşurken bizim insanımız neden yıllarca uğraşmasına rağmen bir sonuç alamıyor?

Bu konuyla ilgilenen herkes oturup düşünmeli..Sadece ilköğretimde İngilizce öğrenimi gören öğrenci sayısı 6 milyon 300 bin kişi civarında, liselerde 2 milyon 786 bin.. 75 milyonluk Türkiyemizde eğitim seviyesi bazında 2 dil bilenlerin oranı ilkokulda 0.8 lisede 5.2 üniversitede 10.4.

Asıl sorun nedir?

Bunca emeğe rağmen sonuç neden yok?

Çocuklarımız yıllarca bu dersi gördüğü halde İngilizce bizim için neden ütopya? Hindistan’da aksansız, iyi İngilizce konuşanların sayısı 180 milyon. Yani ingilterenin 3 katı..

SORUN TÜRKÇE’YE UYUMLU MÜFREDAT OLMAMASI

Sorun biz Türklerin düşünme sistemine uygun bir müfredatın oluşturulamamasıdır. Ana dili İngilizce olan ülkelerde ilkokula başlayan çocuklar için hazırlanmış kitaplar setler önümüze koyuluyor. Boşluk doldurma ile dil öğretilmeye çalışılıyor.

Kalıplaşmış ifadeler beynimize kazınıyor. Pavlonun şartlanma deneyi gibi; “What is your name?”, “Where are you from?”, “How old are you?”, Denildiğinde hemen kafamıza kazıdığımız cevaplar ağzımızdan farketmeden çıkıyor. Bunlar dışında bir cümle geldiğinde eller havada verilecek bir cevap yok..

İşte Türkiye’de İngilizce biliyorum diyenlerin bildiği İngilizce bu: Sadece 5 dakika. “İstanbul’a gitmiştim.” diyebilmek için 1 sene kursa gidiyoruz.

Çünkü anca 1 senede renk ezberleme sayı ezberleme alfabe ezberleme bitiyor.

Aslında burada kendimize sormalıyız; kendi ana dilimizi ne kadar biliyoruz?

Zarf, sıfat, zamir, edat, bağlaç ne demek? Etken, edilgen cümle ne demek? Dolaylı tümleç, zarf tümleci ne demek? Kendi anadilimizde bunları bilmezsek yabancı bir dilde bunları nasıl bilebiliriz?

Kendi anadilimizde uzun bir cümle kuramıyorsak yabancı bir dilde nasıl kurabiliriz? Anadiliniz ne kadar iyi ise o kadar iyi başka bir dili öğrenirsiniz. İngilizcenin en büyük özelliği sadece belli bir çoğrafi bölge ile sınırlı kalmaması, dünyanın her köşesine yayılmış olmasıdır. Bu globalleşen dünyada artık bu dili öğrenmek şart.

İNGİLİZCE DÜNYANIN EN BASİT DİLİDİR

İngilizce dünyanın en basit dilidir. Öyle kurslarda anlatıldığı gibi karmaşık yıllarca uğraşılması gereken bir dil değildir. Sistemli bir müfredat ve iyi bir eğitimci ile 100-120 saatte bu dil halledilebilir.

Yaklaşık 25 yıllık İngilizce öğretim hayatımda bu dili neden öğrenemediğimizi açık bir şekilde ortaya koyan bazı olaylardan bahsedeceğim size.

1-ingilizce düşünmek: Gittiğiniz her İngilizce eğitimi veren kuruluşta bu saçma cümle sınıfın kapısından giren hoca tarafından kurulur. Türkçe düşünme, Türkçe düşündüğünü ingilizceleştirme.. Ama kimse buna mantıklı bir açıklama getiremez, mantıklı bir açıklaması da yoktur.

Bizim kafamız Türkçe iken kafamıza her obje her nesne her varlık Türkçe girmiş iken bunu nasıl yapacağız?

Bu sadece bizim ülkemize özgü olan bir durum. Fransızca öğrenen hiçbir alman Fransızca düşünmez. Rusça öğrenen hiçbir İtalyan rusça düşünmez.

Herkes kendi anadilinde düşünür. Kuracağı cümledeki kelimeleri kafasındaki Türkçe kelime havuzundan çeker cümlenin önce Türkçesini kurar daha sonra onu İngilizceye çevirerek yazma ve konuşma düzeyinde karşıya aktarır. Biz ne kadar düşünürsek düşünelim aklımıza hiç bir şey İngilizce gelmez.

2- Çalışmadan öğreneceğini düşünmek:Herkes kolay yol, pratik yöntem,5 günde öğrenme,hipnoz ile öğrenme gibi saçmalıkların peşinde koşuyor.

Bir dili öğrenmenin bu kadar kolay olduğunu düşünüyor. Matematikte olur kolay yol pratik yöntem ama dilde olmaz. Bazı dil sınavlarında şunu görürsen bunu işaretle şundan sonra şu gelir gibi bir takım hayaller görmüş bazı insanlar bunu satıyorlar. İnsanlarımızda kısa yoldan bu işi bitirmek için bu saçmalıklara inanıp rağbet gösteriyorlar.

Sonuç hüsran. Bir dil sınavında bir soruyu çözmek için yapılması gereken ilk önce paragrafı anlamak soru cümlesini anlamak şıkları anlamak ve çözmek. Bu işlemin hiçbir safhasında bir şeyi görüp bir şey arama gibi bir saçmalık yoktur.

Bir dili öğrenmek için emek sarfetmek gerekir. Dersten derse kitap açmak, programı öyle yada böyle bitirmek dili öğretmez. İnsanda bir kısa süreli hafıza birde uzun süreli hafıza vardır. Bilgiyi önce kısa süreli hafızanıza atarsınız. Eğer onu tekrar edip uzun süreli hafızanıza almazsanız unutulur gider.

3- Konuşa konuşa öğreneceğini düşünmek: Dil konuşa konuşa değil okuya okuya öğrenilir. Hiçbir doktor konuşa konuşa doktor olmamıştır. Hiçbir avukat konuşa konuşa hukula ilgili bilgilere sahip olmamıştır.
PAYLAŞ
Banner

Danisman Hocam

YORUMLAR:

0 comments: