Bu Blogda Ara

slider

Son Paylaşılan

Navigation

Çin Halk Cumhuriyeti

Çin Medeniyeti

Tarihin en erken yerleşik yaşama geçen medeniyetlerinden biri olan Çin’in tarihi, yapılan araştırmalar ve keşiflere göre yaklaşık 7000 yıl öncesine kadar gider. Erken yerleşik düzene geçiş ile geniş ve verimli tarım arazileri de etkisiyle kalabalık bir topluluk olagelen Çin, bu nüfus sayesinde hem kültürel hem de politik anlamda büyük bir güç haline gelmiştir. Milattan önce ve sonraki bin yıllarda göçebe kabilelerle mücadele eden Çin, kısa süre temas kurabildiği birçok topluluğu kendi içinde eritip, asimile etti (Hayatını göçebe olarak sert koşullarda geçirmiş birinin, Çin şehirlerine girip oradaki rahatlık, zenginlik ve yüksek kültür karşısında büyülenip etkilenmemesi mümkün değildi).


Yüzyıllar süren kanlı savaşlar ve sert mücadeleler bugün turistik maksatla gezebildiğimiz Çin Seddi’ni ortaya çıkardı. M.Ö 221 – M.S 608 yılları arasında inşa edilen bu yapı Çin’i göçebe kavimlerin (Türkler, Moğollar v.b) saldırılarından koruması maksadıyla inşa edildi. Bugün Çinli tarihçiler tek maksadın bu olmadığını, ülkeden insan kaçışını engelleme amacının da güdüldüğünü söylerler. 


Kısaca göçebe topluluklara da değinelim. Orta Asya’daki göçebe topluluklar dediğimiz, ağırlıklı olarak Türkler ve Moğollar olarak bilinen (Ancak bugün dahi hangi topluluğa mensup olduğu anlaşılamayan kavimler de söz konusudur) bu insanların yaşam şekilleri birbiriyle hemen hemen aynıdır. Kendilerine ait yazılı kaynakların da olmayışı tarihsel olarak sınıflandırma yapmayı çok zorlaştırmaktadır. Göçebe devletler federasyon benzeri yapılardan oluşur, örneğin 8-10 adet büyük sülale ve onların akrabaları bir araya gelerek bir devleti oluşturmaktaydı. Bu büyük ailelerden bir veya ikisi güç ve zenginlik paylaşımından istediği payı alamadığında ittifaktan çıkar, bu durum büyük bir güç kaybına sebep olur ve devleti yıkılma sürecine sokardı. Bu şekilde oluşan birçok devlet hem Çin ile, hem de birbirleriyle sürekli savaş halindeydiler. Durum böyle olunca yapıları oldukça kırılgan bir hal alıyordu. Bu insanlar için zenginlik demek paradan ziyade ne kadar hayvanları olduğuyla ilgiliydi. Bu sebeple savaş tazminatı olarak ağırlıkla koyun ve at istenirdi. İpek de en kıymetli malzeme olduğundan bolca talep edilirdi. Bu ve buna benzer arşiv bilgilerini sadece Çin kaynaklarında bulunduğundan spesifik bilgilerimizi ancak onlardan edinebiliyoruz. Yeniden Çin’e dönelim.


Tarihi boyunca çeşitli hanedanlıklarca yönetilen Çin, milattan sonra ilk bin yılın yarısında hakimiyetini genişletmiş, teknolojik gelişmeler sayesinde gücünü perçinlemiş vaziyetteydi. Tarihsel düşmanı olan göçebe kabileleri pasifize ettikten sonra Orta Asya’ya hakim olan Çin buradaki toplulukları göç etmeye zorladı. Bitmek tükenmek bilmeyen insan gücü karşısında tutunamayan kabileler batıya doğru ilerlemeye koyuldular. Böylece insanlık tarihini derinden etkileyecek olan kavimler göçü başlamış oldu.


15. yüzyılda Ming hanedanı ile altın dönemini yaşayan Çin yönetim anlamında da istikrara kavuşmuş haldeydi. O döneme kadar matbaayı, barutu ve pusulayı keşfederek insanlık tarihine çok önemli katkılarda bulunmuştu. Matbaanın bulunması ve gelişmesiyle insanlar bilgiye daha kolay ulaşmaya başlamış, böylece Avrupa’da yaşanacak olan zihinsel devrimin temeli atılmıştı. Barutun batıya taşınması ise savaş meydanlarında bir devrim yaratmış, mevcut savaş düzenini altüst etmiştir. Pusulanın Avrupalıların eline geçmesiyle coğrafi keşifler hızlanmış, yeni keşfedilen zengin bölgelerin kolonileştirilmesiyle bugün bildiğimiz zengin ve güçlü Avrupa’nın temelleri atılmıştır.


Altın çağın sonlanmasına neden olan Japonya Savaşı ve iç dinamikler nedeniyle bitmek tükenmek bilmeyen iç isyanlar ve iktidar mücadeleleri dışında Çin için en dramatik zaman 19. Yüzyıl olmuştu. O güne dek gücü sayesinde yüzlerce yıl çevresindeki devletlere karşı hakimiyet kuran, kendisini dünyanın merkezi olarak gören Çin hiç deneyimlemediği bir utançla karşılaşacaktı. Tarihe Afyon Savaşları olarak geçen bu savaşlar İngiliz tüccarların yasadışı olarak Çine afyon sokması ve buna devletin müdahalesi sonucunda oldu. İngilizler Çin’i kendilerine ticaret ayrıcalığı vermeye zorladı, kabul edilmeyince 1839 yılında savaş başladı. Bir avuç İngiliz’e karşı Çin ağır kayıplarla savaşı kaybetti. İngilizler istedikleri ayrıcalıkları ve ağır tazminatı aldılar. 1856 yılına gelindiğinde İngilizler ayrıcalıklarını genişletmek arzusundaydılar. Bir gemideki İngiliz bayrağının Çinliler tarafından indirilmesi savaş sebebi sayıldı, bir başka savaş böylece başlamış oldu. Aynı günlerde Fransa da bir misyonerinin Çin’de öldürüldüğü bahanesiyle savaşa dahil oldu. Bir başka ağır mağlubiyet yaşayan Çin’e çok daha ağır bir anlaşma sunuldu. Bu anlaşma hem ticari ayrıcalıklar ve limanların teslim alınmasını, hem de misyonerlere ayrıcalık verilmesini içeriyordu. Başta bu şartları kabul etmek istemedilerse de düşmanları başkente girip imparatorun sarayını yıkınca anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldılar. Böylece Çin tam anlamıyla bir sömürge devleti haline gelmiş oldu.


Bu savaşların üzerinden bir asır geçtiğinde tahmin edilebileceği üzere Çin toplumunda emperyalist devletlere karşı bir tepki oluşmuş, onlara karşı toplumsal hareketler gerçekleşmişti. Bu hareketlere destek ise yine tahmin edilebilir şekilde komşusu SSCB’den gelmişti. Yaşanan iç savaşta Komünistler galip gelip yönetimi ele geçirince bugün Çin Halk Cumhuriyeti olarak bildiğimiz devlet ortaya çıkmış oldu. 

PAYLAŞ
Banner

Danisman Hocam

YORUMLAR:

0 comments: